Büyük
Selçuklu Devleti'nin 30 yıla yakın bir süre ile vezirliğini
yapan Nizamülmülk'ün,bilgi birikimi
ve tecrübeleri ışığında yazdığı Siyasetname'si
meşhurdur.Nizamülmülk'ün Siyasetnamesinden farklı ya da benzer
daha birçok “Siyasetname” var.Siyasetnameler,esas
itibarıyla devletin yönetiminde bulunanlara neler yapması ve nasıl
bir yol ve yöntem izlemesi gerektiğine dair önerilerin yer aldığı
eserlerdir.Zamanı itibarıyla Padişaha
ve dolaylı olarak devlet yöneticilerine yapılan önerilerin temel
esası, adaleti sağlanmasıdır.İslâm dinine mensup toplumun,
idaresinin temelinde adalet vardır.Hz.Ömerin dediği gibi:Adalet
Mülkün temelidir.
Siyasetnameler,günümüz
köşe yazarlarının,bir kısım akademisyenlerin ideolojik inanç
ve ahlaklarına uygun düşen önerilerini iktidara önermesine
benzemez.Bu eserler,olumlu-olumsuz neticeleri
görülmüş yaşanmışlıkların neticesi dikkate alınarak ve yer
yer hikayelendirilerek ders çıkarılma noktasına getirilmiş
önerilerden oluşmaktadır.İki kere iki'yi çarparsanız
dört,toplarsanız dört ve biribirinden çıkarırsanız sıfır
olur gerçekliği gibi inkârı gayri kabil dusturlar
içermektedir.Selçuklu gibi Osmanlı gibi yönetimlerin yüzyıllarca
varlığını sürdürebilmesinin temel dinamiği adalet
olmuştur.Adaleti, inancının bir gereği olarak gören ve
uygulanmasında tereddüt gösterilmediği zamanlarda devlet
yücelmiş,millet huzur bulmuştur.Ne zaman ki adalet uygulamasında
zaafiyet gösterilmiş,işte o zaman İbni Haldun'un “üç nesil”
teorisi devreye girmiştir.
Bütün
toplumların adalet anlayışının temelinde din inancı ve ahlak
anlayışı vardır.İnanç ve ahlak anlayışlarına ters düşen
hukuk anlayışlarının toplum tarafından gönül rahatlığı ile
kabul edilmediği,dolayısı ile sıkıntıların yaşandığı
bilinmektedir.
Aristotales'in
de dediği gibi,herkese eşit davranmak anlayışı tek başına
adaletin sağlanmasında yeterli değildir.Herkesin
hakkını aradığında hem hak arayanın hem de toplum vicdanında
karşılığı olan bir adalet anlayışı hakim
kılınmalıdır.Örneğin,İslâm'daki kısas cezası özellikle
dindar olmayan ve dine karşı olan kesimin yoğun propaganda etkisi
ile,mukallit müslümanları da etkileyerek yadırganır bir ceza
olduğu kanaati oluşturulmuşrur.Haksız yere bir insanın
öldürülmesini,bütün insanlığa karşı işlenmiş bir cinayet
olduğu İslâm'da yer bulmuşken,”kısas” hükmünün vahşilik
ve insan haklarına aykırı bulunması tamamen seküler düşüncenin
“yerel” ürünüdür.Masum bir insanın hayatına son vermenin
cezası,iki kere ikinin dört etmesi gibi,öldürme fiilini işleyenin
de canından olmasıdır.Maktülün murislerinin vicdanında karşılık
bulmayan bir ceza ile katil cezalandırılmış olmaz.Benim düşüncem
böyle...
Ceza,insanın
varlığına,kişiliğine,karakterine,inancına uygulanan bir
karşılık olmayıp;o insanın işlediği suça ilişkin bir
müeyyidedir.Hiç bir suç cezasız kalmamalıdır.Cezanın olmadığı
bir hukukta adalet de yoktur.
Son
zamanlarda organize olduğu ve sistematik bir çalışma ile devlete
cephe almış bir “Paralel yapı” ile karşı karşyayız.Bu
yapının faaliyetleri ile doğrudan devletin varlığına kastettiği
artık gizlenemez bir hal almıştır.
Bu
örgütün kimlerden emir aldığı,kimlere hizmet ettiğini bilmek
ve takip ile açığa çıkarmak devletin asli
görevlerindendir.Millet olarak huzur içerisinde yaşamamızın
teminatı olan devlete karşı yapılan ihanetlerin ve saldırıların
cezasız kalmaması mutlak surette sağlanmalıdır.Devlete
karşı yapılan saldırılar topyekün halka ve dolayısı ile her
bireye yapılmış bir saldırıdır.
27
Mart itibarıyla medya vasıtasıyla,
Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan,Bakanlık
Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, ve Genelkurmay 2. Başkanı
Orgeneral Yaşar Güler'in, Suriye
sınırları içinde bulunan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin toprağı
olan Süleyman Şah Türbesine yönelik saldırıları değerlendirmek
üzere yaptıkları toplantıdaki bilgilerin elde edilip deşifre
edilmesi,bir casusuluktur
ve devlete ihanettir.
Bu
ihaneti yapan bir kişi mi ya da bir örgüt mü henüz belli
değil.Ancak “örgüt” işi olma ihtimali çok yüksek ve kamuoyu
kanaati bu yöndedir.Bu kişi veya örgütün bulunması ve devlet
geleneğimizin,uluslararası hukukun adalet anlayışı çerçevesinde
muhakkak gereği yapılmalıdır.Bireysel ceza uygulaması, failin
bir kişi olması durumunda daha net karşılığı varken,örgüt
olması durumunda sadece bilinen veya belirlenerek yakalanbilen
kişilerin cezalandırılması adaletin tecelli ettiği kanaatini var
etmez.Çünkü Kendisi var olup varlığını sürdüren bir örgütün
yeni eleman bularak veya henüz yakalanamayan elemanları ile
faaliyetlerine devam edeceği açıktır.Onun için devletin bütün
kurum ve kuruluşları ile bu örgütün yapısının bilmesinde ve
kamuoyuna duyurulmasında çok büyük yarar var.Böyle yapılmasının
nedeni,devletin bilip fakat vatandaşın bilgi sahibi olmadığı ve
hatta örgüt olduğu hakkında en ufak bir şüphesi
olmadan,özellikle dini duyguların etkisi ile yardımda bulunması
mümkündür.Bu düşünce son aylarda “Paralel yapı” denilen
örgütün, insanların dinî duygularını kullanılarak güç
kazandığı kanaati üzerine belirtilmiştir.Yoksa komünist,faşist
ya da ırkçı veya etnisite üzerinden yapılanan örgütler de aynı
şekilde değerlendirilmelidir.
Sakın
ola ki özellikle son aylarda hız kazanan bu tür ihenetlerin tek
amacının Başbakan Erdoğanı alaşağı etmek olduğu gibi bir
düşünceye kapılınmasın.Amaç açıktır:Devleti birilerine
(Uluslararası güçler) peşkeş çekerek,rahatça oyunlarını
sergileyebilecek hainlerin,bilerek,isteyerek yaptıkları
faaliyetlerdir.Milletimizin geleceğine kasteden bu yapıların
yokedilmesi kaçınılmazdır.Bunu da devlet, millet adına
üstlendiği eğemenlik hakkını kullanarak yapacaktır.
Bilindiği
üzere bir zamanlar bu ülkede komünizm yasak idi.Çünkü devletin
bu tür zararlı doktrinleri yasaklayabilme iradesi her zaman için
vardır.Ölçü, devletin bekası, milletin huzur ve güveni değil
mi?
O
halde,Nizamülmülkün
siyasetnamesinde şu hüküm
dikkate alınarak derhal gereği yapılmalıdır: “Dört
nevi mücrim vardır ki,Padişah anların cürmünden iğmaz
etmemelidir.( Yani,Padişah bu dört
suçu görmezden gelemez ve mutlaka cezasını vermelidir.)
-
Birincisi,memlekete kasteden adamdır,
-
İkincisi,Padişahın haremine kasteden adamdır,
-
Üçüncüsü,dilini tutmayan adamdır,
-
Dördüncüsü,lisanen padişahla beraber olan ve kalben
muhalifleriyle müttehid (birlikte) olarak
anların âmiline (yaptıklarına) muvafık
tedbir
ittihaz eden âdemdir.”