12 Aralık 2014 Cuma

Bunlarla Dost Olup Günah İşlemeyin



            Bir insan,ben müslümanım,diyorsa o artık “sıradan insan” olmaktan çıkmış demektir.Çünkü müslüman olmak, alelade,sıradan bir hal değildir.İnsanın fıtratında bulunan inanma ihtiyacını akıllı insanlar hiseder ve araştırır.İnanılacak dinler ve felsefi inanç ve ideolojiler sayılamayacak ve belki de tespiti mümkün olamayacak sayıda çoktur.Çok sayıda din ve düşünceler içerisinde eğer islâm seçilmişse,bunu rastgele bir inanış olarak görmek mümkün değil.Şunları da seçebilirdi:Hristiyan,Yahudi,Hinduizm,Şintoizm ya da moon,scientologi,Marksizm v.b. gibi.
        İslam dini,Allah tarafından ve Hz.Muhammed vasıta kılınarak insanlara bildirilen ilahi bir dindir.İslâmdan önce gelmiş olan Hristiyanlık ve Yahudilik dini de Allah tarafından vaz edilmiş dinlerdir.Ancak,Hz.Musa'ya nazil olan Tevrat (Ahd-i Atik),Hz.İsa'ya nazil olan İncil (Ahd-i Cedid) bugün orijinal haliyle mevcut değildir.Örneğin bugünkü mevcut Tevrat, Hz.Musa'dan asırlar sonra Azra adında bir kâhinin,kudüste aslını bulduğunu iddia ettiği fakat Azra'nın kendisi tarafından yazıldığı kuvvetle muhtemel olan Tevrat'tır.Yine bugün mevcut olan İncil (Ahd-i Cedit) de asıl İncil değil.Adı belirtilen her iki ilahi kitabın aslı mevcut olsa bile atık onların geçerliliği kalmamıştır.Çünkü,Kur'an-ı Kerim var.Kur'an'daki Âl-i imran suresi 19. ayetinde: “Allah katında din İslâmdır.” hükmü çok nettir.Ayrıca Maide suresi 3. ayette: “Bugün size dininizi kemale erdirdim,üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı beğendim.” yine Kur'an'daki Âl-i imran suresi 85. ayetinde : Her kim de İslâm'dan başka bir din ararsa,artık,imkânı yok ,ondan kabul olunmaz ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.”

Müslüman,ahlaklıdır,dürüsttür,namusludur,şereflidir,yalan söylemez,hırsızlık yapmaz,dedikodu,iftira yapmaz,ağzından çıkana dikkat eder,boşboğazlık etmez,ukelalık yapmaz.Böyle olmak zorundadır.Değilse sadece,müslümanım,demekle müslüman olunmuş olmaz.Belki bunun adı,münafıklık olmuş olur.

Müslüman,bütün davranışlarından sorumlu olup bu idrak içerisinde davranmak zorundadır.Dost ve arkadaş edinilen insanların kim olduğunu bilmek ve bu insanlarla ilişkilerinin netice itibarıyla kendisine,topluma ne gibi faydalar sağlayacağını önceden hesaba katmak müslümanın görevlerindendir.

1933 yılında Diyanet işleri Reisi Rıfat tarafından,Evkaf Umum Müdürlüğünce basımı istenilen ve yine eski Diyanet İşleri Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki tarafından yazılan,İslâm Dini-İslâm İtikad ve İbadeti,kitabında:

“Kur'an'ı kerim yedi sınıf insanın peşinden gitmeyi,onları dinlemeyi yasak etmiştir ki,şunlardır:

1-Doğruya ve yalana çok yemin eden,

2-Fikir ve düşüncesi düşük olan (Fikir ve tedbirinde asâlet ve yükseklik olmayan)

3-Şuna buna söğen,la'net eden,daima kusur ve ayıp araştıran,

4-Bir yerde konuşulan şeyleri başkalarına taşıyan (Yani insanların arasını koğuculukla açmak için söz gezdiren),

5-Bahil (cimri) ve son derece sıkı olan ve insanları iyilikten çeviren,

6-Hakkı tanımayan ve mütecaviz olan,

7-Günaha dadanan ve bununla beraber şerefsiz ve soysuz olan.”

Bu yedi esası her müslümana ezberletmek gerek.Daha doğrusu bütün insanların burada sayılan ilkeleri ezberlemesi gerek.

Şu son yıllarda ülkemizin ve milletimizin başına gelen daha doğrusu getirilen olayları bu ilkeler ışığında değerlendirmek çok yararlı olacaktır.

Bu topraklar kolay alınmadı,her karışında şehitlerimizin kanı var.Devletin bekası, bizim için varlığımızın devamı ve inancımızın gereğini yaşayabilmek için zorunludur.

Dinimize,milletimize,ümmeti Muhammed'e,ülkemize velhasıl dinî ve millî değerlerimize,inançlarımıza ihanet kodları ile donatılmış insanları yukarıda belirtilen esaslar dahilinde tespit etmek çok kolaydır.

Kur'an'ı anlayarak okumak ve Hz.Muhammed'in hayatını anlamak bizim için zarurettir.Kurtuluş İslâmda'dır.












2 Aralık 2014 Salı

Safer Ayı Uğursuz mu?



Eskiden yoktu;şimdilerde birçok cami ve mescitte yazı tahtaları bulunduruluyor.Bu tahtalara bazen bir ayet meali bazen de bir hadis yazılıyor.Cemaatin bilgilenmesi sağlanıyor.Amaç güzel fakat bu tahtalara bazen insanı şaşırtan yazılar da yazılıyor.İnsanları aydınlatalım bilgi sahibi olsunlar diye belirlenen amaç,maalesef inananlar üzerinde yanlış yönlendirmelere vesile ediliyor.İslamın doğru kaynaklardan insanlara aktarılması esas alınmalıdır.
Binlerce hadisin uydurulduğu bir gerçektir.Hadis diye söylenenlerin gerçekten peygamberimize mi yoksa sonradan uydurulmuş mu diye bir analize tabi tutulması lazım.Lazım ama bu işi bigünah masum cami cemaatinden beklemek te haksızlık olur.Müslümanların büyük bir kısmının “Mukallit Müslüman” olduğu gerçeğini unutmamalıyız.Cami cemaatinin çoğunluğu cami imamını adeta alim seviyesinde görür,saygıda kusur etmez, evladı yaşındaki adama itibar eder.Çünkü cemaat imamın din konusunda uzman olduğuna inanır.O nedenle Diyanet tarafından camilerde görevlendirilen imamlar,hal ve hareketlerine dikkat ettiği gibi cemaate vereceği bilgiler konusunda da çok hassas olmalıdırlar.
Örneğin Safer ayı niçin “Bela ayı” olsun.Bu bilgiyi cemaate aktarmanın bir anlamı var mı?Üstelik,Safer ayının bela ayı olduğuna niçin peygamber alet ediliyor? Bizi ve bilip bilmediğimiz her şeyi yaratan Allah neden aylardan birini “Bela ayı” olarak yaratsın ki?
Ben o eskiden hikaye ve menkıbelerle cemaati aydınlatan insanların artık olmadığını sanıyordum! Meger hala piyasada bu tür insanlar varmış.Zamanın birinde hiç camiye gitmediğini söyleyen birisi ile bayram namazına gitmiştik.Adam geldiğine geleceğine bin pişman oldu.Hoca olan zat öyle şeyler anlatıyordu ki şaşa kaldık.Onun anlattığı dine, bırakın yaklaşmayı dinleyen bir daha o dinin semtine bile uğramaz ve onun anlattığı Müslümanlara tuhaf bakardı.
İçkinin haramlığını anlatırken,eğer bir tarlaya bir damla şarap damlamışsa o tarladan yedi yıl süre ile menfaatlenmek insanı doğrudan cehenneme götürür,diyordu.Yani insaf demek bile yetersiz kalıyor.İnsan utanır.Bu doğrudan İslamı bilmemektir ve Müslümana hakarettir.
Caminin birisinde o belirttiğim tahtada aynen şunlar yazılı: Efendimiz (SAV) bugün ölüm hastalığına tutulmuştur.Safer ayında levhi mahfuzda 1. kat semaya 320.000 bela musibet inmektedir.Bu ayda hergün 100 defa LÂHAVLE VELÂ GUVVETE İLLABİLLAHİL ALİYYİL AZİM okumalıdır.Okuyandan en hafif fakirlik olmak üzere 70 çeşit bela kaldırılır.
Bilmeyen kardeşlerimize anlatın.
Kim hayra vesile olursa hayrı yapan gibidir.”
(Hadisi Şerif)”
Ölüm hastalığı nedir?
Bu ay neden “Bela “ayıdır?
Niçin beş yüz değil de 320.000 bela?
100 defa okuma ile 70 belâ defediliyorsa neden daha çok okunmasın?
250.000 belanın defedilmesi için ne yapmalı ya da neden bunlar da kalkmıyor?
Şimdi “bilmeyen kardeşler” bu bilgiyi diğerlerine anlattığında hayra mı yoksa şerre mi vesile olacaklar?
Bu tür bilgi enjekte ederek insanları dinden soğutmanın,cemaatin kafasında şüphe ve korku oluşturmanın hayırlı bir tarafı var mı?
Netice itibarıyla benim inandığım dinde bu tür uğursuzluklar yok.Günlerin,ayların,yılların uğursuzluğu yok.Uğursuzluk insanların kafasındadır.
İslamı bize bildiren sevgili Peygamberimizden öğrenelim.Dinimizi, Yahudi ve Hristiyan menkibelerinden öğrenmeyelim.İnternette kısa bir arama yapan herkes uğursuzluğun nerelerde olduğunu bulur.
İslâm hurafeler dini değil.
Peygamberimizin şu hadislerine bakmak yeter herhalde:
"İslâm'da taşe'üm (uğursuz sayma, kötüye yorma) yoktur; en iyisi tefe'ül (iyiye yorma) dır." (Buharî)
"Eşya da uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur." (Müslim)