Eskiden
yoktu;şimdilerde birçok cami ve mescitte yazı tahtaları
bulunduruluyor.Bu tahtalara bazen bir ayet meali bazen de bir hadis
yazılıyor.Cemaatin bilgilenmesi sağlanıyor.Amaç güzel fakat bu
tahtalara bazen insanı şaşırtan yazılar da yazılıyor.İnsanları
aydınlatalım bilgi sahibi olsunlar diye belirlenen amaç,maalesef
inananlar üzerinde yanlış yönlendirmelere vesile ediliyor.İslamın
doğru kaynaklardan insanlara aktarılması esas alınmalıdır.
Binlerce
hadisin uydurulduğu bir gerçektir.Hadis diye söylenenlerin
gerçekten peygamberimize mi yoksa sonradan uydurulmuş mu diye bir
analize tabi tutulması lazım.Lazım ama bu işi bigünah masum cami
cemaatinden beklemek te haksızlık olur.Müslümanların büyük bir
kısmının “Mukallit Müslüman” olduğu gerçeğini
unutmamalıyız.Cami cemaatinin çoğunluğu cami imamını adeta
alim seviyesinde görür,saygıda kusur etmez, evladı yaşındaki
adama itibar eder.Çünkü cemaat imamın din konusunda uzman
olduğuna inanır.O nedenle Diyanet tarafından camilerde
görevlendirilen imamlar,hal ve hareketlerine dikkat ettiği gibi
cemaate vereceği bilgiler konusunda da çok hassas olmalıdırlar.
Örneğin
Safer ayı niçin “Bela ayı” olsun.Bu bilgiyi cemaate aktarmanın
bir anlamı var mı?Üstelik,Safer ayının bela ayı olduğuna niçin
peygamber alet ediliyor? Bizi ve bilip bilmediğimiz her şeyi
yaratan Allah neden aylardan birini “Bela ayı” olarak yaratsın
ki?
Ben
o eskiden hikaye ve menkıbelerle cemaati aydınlatan insanların
artık olmadığını sanıyordum! Meger hala piyasada bu tür
insanlar varmış.Zamanın birinde hiç camiye gitmediğini söyleyen
birisi ile bayram namazına gitmiştik.Adam geldiğine geleceğine
bin pişman oldu.Hoca olan zat öyle şeyler anlatıyordu ki şaşa
kaldık.Onun anlattığı dine, bırakın yaklaşmayı dinleyen bir
daha o dinin semtine bile uğramaz ve onun anlattığı Müslümanlara
tuhaf bakardı.
İçkinin
haramlığını anlatırken,eğer bir tarlaya bir damla şarap
damlamışsa o tarladan yedi yıl süre ile menfaatlenmek insanı
doğrudan cehenneme götürür,diyordu.Yani insaf demek bile yetersiz
kalıyor.İnsan utanır.Bu doğrudan İslamı bilmemektir ve Müslümana hakarettir.
Caminin
birisinde o belirttiğim tahtada aynen şunlar yazılı:
Efendimiz (SAV) bugün ölüm
hastalığına tutulmuştur.Safer ayında levhi mahfuzda 1. kat
semaya 320.000 bela musibet inmektedir.Bu ayda hergün 100 defa
LÂHAVLE VELÂ GUVVETE İLLABİLLAHİL ALİYYİL AZİM
okumalıdır.Okuyandan en hafif fakirlik olmak üzere 70 çeşit bela
kaldırılır.
Bilmeyen
kardeşlerimize anlatın.
“Kim
hayra vesile olursa hayrı yapan gibidir.”
(Hadisi
Şerif)”
Ölüm
hastalığı nedir?
Bu
ay neden “Bela “ayıdır?
Niçin
beş yüz değil de 320.000 bela?
100
defa okuma ile 70 belâ defediliyorsa neden daha çok okunmasın?
250.000
belanın defedilmesi için ne yapmalı ya da neden bunlar da
kalkmıyor?
Şimdi
“bilmeyen kardeşler” bu bilgiyi diğerlerine anlattığında
hayra mı yoksa şerre mi vesile olacaklar?
Bu
tür bilgi enjekte ederek insanları dinden soğutmanın,cemaatin
kafasında şüphe ve korku oluşturmanın hayırlı bir tarafı var
mı?
Netice
itibarıyla benim inandığım dinde bu tür uğursuzluklar
yok.Günlerin,ayların,yılların uğursuzluğu yok.Uğursuzluk
insanların kafasındadır.
İslamı
bize bildiren sevgili Peygamberimizden öğrenelim.Dinimizi, Yahudi
ve Hristiyan menkibelerinden öğrenmeyelim.İnternette kısa bir
arama yapan herkes uğursuzluğun nerelerde olduğunu bulur.
İslâm
hurafeler dini değil.
Peygamberimizin
şu hadislerine bakmak yeter herhalde:
"İslâm'da
taşe'üm (uğursuz sayma, kötüye yorma) yoktur; en iyisi tefe'ül
(iyiye yorma) dır." (Buharî)
"Eşya
da uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun
ötmesinde bir uğursuzluk yoktur." (Müslim)