13 Nisan
1909 tarihinde Selanik’ten İstanbul'a Hareket ordusu II. Abdulhamid’i tahttan
indirdi. Tahttan uzaklaştırılan
Abdülhamit’in yerine V.Mehmet Reşat getirildi. 31 Mart Vakası diye bilinen bu
darbe, daha sonraki yıllarda ülkemizde yapılacak askeri darbelerin yolunu
açmıştır. Daha yakın bir tarihe kadar askerler tarafından siyasetçilere birçok
defa müdahale edilmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesinde başbakan Adnan Menderes, Maliye
bakanı Hasan Polatkan ve dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu darbecilerin isteği
üzerine idam edildiler.
Hareket
Ordusunu İstanbul'a getirtip darbe yaptıranlar İttihat ve Terakki partisi idi.27
Mayıs darbesinin şartlarını hazırlayan da CHP idi. Her gün uydurulan haberler
ile kamuoyunda iktidara karşı kin ve nefret dolu bir kesim hazırlandı. İşi o
kadar ileri götürdüler ki öğrencilerin öldürüldüğünü yollara gömülüp üzerinin
asfalt ile kapatıldığı yalanları, dedikoduları bile yapıldı. Gariptir ama bu
tür palavralara inananlar da oldu. Seçim yapılmasına ve halkın reyi ile yeni
bir iktidarın belirlenmesini istemediler. Seçim olursa halkın yeniden Demokrat
Partisini iktidara getireceklerinden korkuyorlardı.
İttihat
ve Terakki Partisi, hareket ordusunun sağladığı şartlar sonrası yönetimde söz
sahibi oldu. Padişah V.Mehmet Reşat kukla birisi olarak kaldı. İttihat ve
Terakki yönetimi oluşturduğu vesayet ile Osmanlıyı on yılda bitirdi. Otuz üç
yıl Osmanlıyı yöneten bir deha olan Abdülhamit'e İttihat Terakkinin kifayetsiz
muhterisleri maalesef çok büyük kötülük yaptılar. Batı kültürüne duyulan
hayranlık koskoca imparatorluğu mahvetti. Osmanlı'nın parçalanması ile İslam
dünyası ezildi, parçalandı, batının sömürgecilerine yem oldu. Ortadoğu’da,
Balkanlarda ve Afrika’da bugün var olan sıkıntıların sebebi Osmanlı
imparatorluğunun parçalanmasıdır. Bunun müsebbipleri de kendi medeniyetinden,
kendi kültüründen uzaklaşıp Batı Medeniyetine gıpta edenlerdir.
İttihat
ve Terakkiciler o günün toplumunu Abdulhamid’e karşı öylesine kışkırttılar ki
neticede Mehmet Akif Ersoy, Elmalılı Hamdi Yazır ve Said Nursi gibi isimler
bile Abdulhamid’e karşı durdular.
Adolf
Hitler’in propaganda bakanı olan Joseph Goebbels, halkın cahil kalması ve
gerçek bilgiye ulaşmaması için her yolu denemiş bir yalan uzmanıdır. “Yalan ne kadar büyükse inananı o kadar çok
olur.” metodu ile uçuk kaçık, bu kadarı da olmaz denilen yalanlar uydurularak
kamuoyunu kışkırtmak mümkün oluyor. İttihat ve Terakki tarafından Abülhamid’e
karşı yapılan da bu idi. Yoksa Mehmet Akif, Said Nursi gibi adamların onlara
destek vermesi hatta İttihat Terakki Partisine üye olmaları mümkün müdür?
Tabi,
İttihat ve Terakki Partisinin bütün üyelerini aynı ayarda tutmak ve hepsini
eşit değerlendirmek elbette yanlış olur. Her organizasyonda, her dernek ve
cemiyet veya cemaatlerde mutlaka o yapıya uymayan, gizli hesapları olan
insanlar vardır. Said Nursi de, İTC’ nin, yüzde doksanı için “…mu’tekid Müslimlerdir.” derken diğer taraftan
aralarında, “…bir takım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lakin yüzde
ondur.” diyor. Günümüzde de değişen bir durum yok. Özellikle ülke yönetimine
talip siyasi partiler içerisinde azınlık dahi olsalar yönetimde söz sahibi olan
art niyetli, insanlar bulunabilir.
Tezgâhlanan
oyunların farkında olan Abdülhamit han bütün ikna gayretlerine rağmen 31 Mart
vakasını engellemeye muvaffak olamadı. Dışarıdan destekli ve güdümlü batı
hayranı kitlenin şuursuzca hareketi Osmanlı’yı darmadağın etti. Bütün bir İslam
ümmeti perişan oldu.
Abdülhamit Hana karşı yapılan oyunlar, tuzaklar, fitneler şimdi de Recep Tayyip Erdoğan’a
karşı yapılmaktadır. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynen Abdülhamit han gibi
ülkeyi diri tutacak, güçlendirecek projeler ile politika yapmaktadır. Perişan
haldeki ümmete yeniden umut vaat ediyor. Bundan rahatsız olan, hazmedemeyen bir
kısım siyasetçi ve aydınlarımız var. Hâlâ Batının değerleri ile var olmaya
çalışan ve onların dikte ettiği kavramlarla düşünen ve karar veren aydınlarımız
var. Batı, bu aydınlar sayesinde
ülkemizde kendi değerlerini yerleştiriyor. Batılı gibi yaşamak ve onların
değerlerini doğru olarak kabul eden enteller çoğaldıkça, batılı ülkelerin
kuklası olan fitneciler hep var olacaktır.
Dikkat edilirse AB ülkeleri, ABD Türkiye için hangi konularda rahatsız ise cepheleşen ve kendilerine altılı masa ya da millet ittifakı diyenler de o konularda rahatsız olduğunu açıklıyor.14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak seçim çok önemli.Ya dışarıdan Türkiye’nin bugünkü durumundan rahatsız olanlar kazanacak ya da yerli ve milli olanlar kazanacak.